Seksenlerde çocuk olmak, başlı başına bir masaldı; peki ya o masalın geçtiği yer İstanbul ise? O yılların İstanbul’u, bugünkü hareketli ve kalabalık metropolün aksine, çocuk yüreğinde bambaşka bir yer tutardı. Beton yığınları arasında sıkışmamış, hala nefes alan, her köşesi bir sırrı, her sokağı bir macerayı saklayan masalsı bir şehirdi. Seksenlerde çocuk olmak ve İstanbul’da büyümek, sadece anılar biriktirmek değil, aynı zamanda şehrin ruhuyla bütünleşmek, onun her taşında, her deniz kokusunda kendi çocukluğunun izlerini bulmaktı.
Sokaklarda Yazılan Hikayeler ve Mahallenin Sıcaklığı
Bugünkü gibi devasa alışveriş merkezleri, her köşe başında bir teknoloji mağazası yoktu. Bizim oyun alanlarımız, kapımızın önündeki sokaklar, mahallemizin arsa boşluklarıydı. İstanbul’un o eski mahalleleri, bir köy sıcaklığını yaşatırdı. Komşuluk ilişkileri samimi, kapılar açıktı. Teyzeler pencerelerden gözler, amcalar köşedeki bakkaldan herkese selam verirdi. İşte bu ortamda, çocuk yüreğimiz İstanbul’un o samimi dokusunu iliklerimize kadar hissederdi.
Televizyon, o zamanlar şimdiki gibi kesintisiz bir akış sunmuyordu. TRT’nin tek kanalı, bizim için bir nevi “haftalık randevuydu.” Pazar sineması, ailece salonun ortasına kurulan bir ritüeldi. O filmlerde gördüğümüz İstanbul manzaraları, kendi bildiğimiz sokaklarla birleşir, hayallerimizi daha da genişletirdi. Bazen bir Kemal Sunal filminde tanıdık bir caddeyi görüp sevinir, bazen de bir polisiye dizide İstanbul’un arka sokaklarında kaybolurduk. Televizyon, bize İstanbul’u farklı bir pencereden gösterirken, dışarıda yaşadığımız macerayı pekiştirirdi.
Kalbimizde Saklı Kalan O Özel Şehir
Seksenlerde İstanbul’da çocuk olmak, bir ayrıcalıktı. Büyük şehrin tüm imkanlarına rağmen, hala küçük bir kasabanın sıcaklığını taşıyan, her köşesinde bir sürpriz barındıran bir şehirde büyümekti. O yılların İstanbul’u, bize sadece anılar değil, aynı zamanda aidiyet duygusu, keşfetme sevinci ve bu şehrin derin kültürüyle kurulan sarsılmaz bir bağ bıraktı. Bugün dahi, o yıllardan kalma bir simit kokusu, Boğaz’dan gelen bir vapur sesi ya da eski bir tramvayın tınısı, bizi alıp o masalsı çocukluğumuza geri götürüyor.
Seksenlerin çocuk yüreğinde İstanbul, sadece bir şehir değil, yaşayan, nefes alan, her köşesi sevgiyle dolu bir yuvaydı. O yılların İstanbul’u, bugün de kalbimizde en özel yerini koruyor.
Peki, sizin İstanbul’la ilgili kalbinizde saklı kalan 80’li yıllara ait hangi detaylar var?
Hakkında bir yorum “Seksenlerde Çocuk Yüreğinde İstanbul”
Mayıs 29, 2025 saat 9:42 pm
ellerinize sahlık makaleniz beni gecmişe cocukluguma götürdü harikasınız