Avrupa’da göbeğinde, örneğin Berlin’de, sabah erken saatlerde yürürken köşe başındaki küçük bir Türk kafesinden yükselen çay kokusu burnuna gelir. Camdan bakarsın: içeride biri gazeteye göz gezdiriyor, bir diğeri telefonla konuşuyor, başka bir masa ise kahkahalarla dolu. İşte o an anlarsın ki bu sadece bir kafe değil, memleketin bir parçası buraya taşınmış.
İçeri girersin, “Bir çay alabilir miyim?” dersin. Kısa süre sonra önüne ince belli bardakta demli bir çay gelir, yanında belki bir simit… Ama asıl önemli olan o çayın getirdiği şeydir: sıcak bir sohbet, samimi bir gülümseme, bir “nerelisin?” sorusu…
Türk çayı Avrupa’da sadece göçmenlerin değil, artık yerel halkın da ilgisini çekiyor. Demli oluşu, sade içimi ve sosyal anlamı onu bir içecekten daha fazlası yapıyor. Kahve gibi hızlıca içilip geçilmiyor; çay oturmayı, beklemeyi, konuşmayı çağırıyor. Bu yüzden Avrupa’daki Türk çay evleri, uzun sohbetlerin ve dostlukların başladığı yerler haline geldi.
Susamla kaplı, çıtır mı çıtır bir simit… Avrupa’da bu tanıdık lezzeti bulmak artık zor değil. Belçika’da, Fransa’da, Almanya’da sabah işe giden birinin elinde simit görmek şaşırtıcı değil. Üstelik yanında sadece Türkler değil, bu tadı keşfetmiş Avrupalılar da var artık. Kimi içine labne sürüyor, kimi zeytin ezmesi… Ama ne olursa olsun, o ilk ısırık her zaman geçmişe götürüyor insanı.
Avrupa’daki Türk kafelerinde çay ve simit sadece tüketilmez, paylaşılır. Bir masada başlayan muhabbet, başka bir masaya taşar. Sohbetler bazen bir haberden çıkar, bazen memleketten açılır konu, bazen çocukluk anılarından… Bu samimiyet, Avrupa’da doğup büyümüş gençlerin bile aidiyet hissetmesini sağlar. Bir bakarsın, hiç tanımadığın biriyle derin bir muhabbetin içindesin.
Göçle gelen lezzetler artık Avrupa’nın şehirlerine sadece tat bırakmıyor, bir yaşam biçimi sunuyor. Çay demek sadece bir içecek değil, ait olduğun kültürle bağını taze tutmak demek. Simit demek sabahın bereketi, sokakların kokusu. Sohbet ise kalbin konuşması.
Ve bütün bunlar bir araya geldiğinde, Avrupa’nın herhangi bir şehrinde, bir çay ocağının köşesinde kendini bir anda evindeymiş gibi hissediyorsun.
İlk yorum yazan siz olun.